Pazartesi, Ağustos 23, 2010

won't you help to sing...

Aynı anda hem çok susayıp hem çok çişimiz geldiyse önce su mu içmeliyiz yoksa tuvalete mi gitmeliyiz? Küçükken bunu anneme sorduğumu hatırlıyorum. Şu anda NASA'da mühendis veya teknisyen olmamamın sebebi bu soruyu yüksek sesle sormuş olmam olabilir. Yetenek ve zeka avcıları bu soruyla birlikte benden umudu kesmiş olabilir. O nedenle bir bankada sıkıcı bir işte çalışıyor olabilirim.

Hadi hadi, Clark Kent'lik taslamayayım. O kadar da sıkıcı değil işim. Bazen eğlenceli bile sayılabilir.

Neil Gaiman'ın yeni kitabı çevrilmiş, hiç söylemiyorsunuz! İsmi Yokyer, orjinalcesi Neverwhere. Evet, bence de Neil Gaiman bütün güzel başlıkları kaptı.

Harry Potter hayatıma ne kattı merak ediyorum.

...these songs of freedom.

Cumartesi, Ağustos 14, 2010

b.s.y.d.h.o.g.y.*

Yeni evimizin görüş alanı süper. Kaptan dedemin Rus malı dürbünüyle yıldızlara bakınıp duruyorum. Komşular üstlerine alınmasın diye pencerenin altına saklanıyorum ama bence bu durum daha çok şüphe çekiyor olabilir.

Konformizmin cazibesi sağ olsun. İnsanın içindeki yurtdışına çıkayımdan, evimi taşıyayıma kadar tüm enerji gerektiren istekleri çekip alıyor. Rahatım yerinde, hiç bir şey değişmese şikayet etmem herhalde. Hani Cenk Taner diyor ya: İş sahibi olursun / bir sevgili bulursun / ana haber, sana yeter / günün birinde.. 

Kitaplar arasında Yıldızlar Korsanı diye bir Mark Twain buldum. Konusu öyle acaip ki nasıl daha önce farketmemişim ya da millet Mark Twain deyince neden bu kitaptan konu açılmıyor diye merak ettim. Belki de çok kötüdür. Okuyayım da göreyim.


*: ben sana yapma demiyorum hobi olarak gene yap





 

Salı, Temmuz 06, 2010

son ki on dört

Temmuz listemin ilk mevcudu Andreas Schmidt. In Bruges adlı o muhteşem "şey"in soundtrack albümünden muhteşem bir "şey": Der Leiermann. Schubert'e daha çok ilgi göstermek gerekiyor. Yoksa sürprizler daha mı güzel?

Temmuz listemin ikinci mevcudu bir cover. Coverlara eskiden varyasyon derdim artık cover diyorum. Halbuki varyasyon demeden önce de cover diyordum ama burada öncelikli olarak tartışmamız gereken bu değil. Howlin' Wolf'un Back Door Man isimli şarkısının çok süper bir varyasyonundan bahsediyorum. The Blues Project'in Live At The Cafe A Go Go isimli çok güzel albümünden keşfettim bunu da.

Facebook'da dolaşan bir chart gözüme çarpmıştı, içinde Behlül ve saire geçen. Popüler kültürdeki fenomenlerin grafiklere veya akış şemalarına dökülmesi beni hep güldürmüştür. Özellikle keskin bir ciddiyetle hazırlanmışsa. Wikipedia'ya girip Back to the Future(film series) yazarsanız aşağıdaki zaman çizelgesiyle karşılaşabilirsiniz. Evet, evet çok seviyoruz:

















Baz Luhrmann'ın güneş kremiyle ilgili ilginç bir konuşması vardı. Hatırladığım kadarıyla 20'li yaşlarımızdaysak ve hala hayatımızla ne yapacağımızı bilmiyorsak telaşa kapılmamamızı, tanıdığı en ilginç insanların 40'larında bile hala hayatlarıyla ne yapacaklarını bilmeyen insanlar olduğunu söylüyordu. Bir de tabi, güneş kremi sürmemizi.

Bebek'ten Ortaköy'e kadar yürümeyi özledim. Kuruçeşme'deki parkta çimenlere yatıp adı Ankara olan geminin kapattığı boğaz manzarasına sanki geminin güvertesi transapanmışcasınai inatla bakmayı da. Geminin adının Ankara olmasını garipsemeyi de. Hani Ankara'da deniz yok ya.

Pazar, Ocak 10, 2010

myspace sevmem, blog okumam

Neredeyse 15 senedir bilgisayar kullanıyorum. Bunun en az 10 senesinde internet de olaya dahildi. Buna rağmen interneti ne kadar sınırlı kullandığımı farkettim. Ne bir gazete okumak, ne bir podcast dinlemek! İşsizliğimin ruh halimi köşeye sıkıştırıp, kafa göz daldığı şu sıralar kendimi sakinleştirmek için ufkumu genişletmeye karar verdim:

astrofizikçi merv

Nasıl ki işleyen demir pas tutmazsa, çalışmayan insan aklı da aptallaşır. Bu böyle biline! Sabaha kadar boş boş oturup akşamın köründe (hava erken karardığından) kalkınca bu aptallık insanın yüzüne bile yansıyabilir. Aynaya baktığınızda şaşırmayınız. Dişlerinizi fırçalayıp, kahvaltı/akşam yemeğinizi afiyetle yiyiniz.

Ben böyle yaşayamam diyorsanız, beyni açmaya birebir sudoku oynamalısınız. Son 2 senedir firefoxumun yer imi araç çubuğunda Web Sudoku var. Bazen sırf canım istediği için, bazen müzik dinlerken yapacak bir iş olsun diye delicesine sudoku çözüyorum. Şimdilik rekorum 9 dakika küsür saniye, ortalamam ise 11 dakika civarı bir şey. Çok etkileyici değil, evet.

Daha da güzeli, eğer İngilizce ile problemi olmayan hayat boyu öğrenciler varsa önerim opencoursewareler. Ben önce MIT'nin geniş kaynaklarını keşfetmiştim. Şimdi ise favorim Yale'inkiler. Çünkü Yale'in derslerinin hemen hepsi video olarak izlenebiliyor. Şimdilik buradan astrofizik ve müzik dinleme derslerini takip ediyorum. Programlama, yapay zeka ile ilgilenen meraklılar için ise bence en güzeli Stanford'un mühendislik fakültesinin açık dersleri.

Alıyorum çekirdeğimi, sıkıyorum portakal suyumu, takıyorum kulaklıklarımı... Çekirdek çitleyerek astrofizik dersleri izliyorum.

türkçe müzikçi merv

Yaklaşık yüz yıl önce Kurban, kurban bayramında Kurban adlı albümünü çıkarmıştı. O andan itibaren hayal meyal Seksendört, Malt, Dandanadan diye isimler çalındı kulağıma ama kimler neydi, ne tarz müzikler dönüyordu bilmiyordum. Konsere gitmek istiyordum hep ama sevdiğim gruplar çoktan müzik tarihi kitaplarına geçmişlerdi ya da çok ünlü olduklarından Türkiye'de konserlerini izlemek en az 100 liraya sahip olmak demekti. Ben hayatım boyunca ya çocuk, ya öğrenci ya da işsiz oldum. Hiç bir zaman ne başka bir vasfım oldu ne de tek konsere verecek 100 liram. Last.fm'e göre en çok dinlediğim grup olan Queen'i izlemek zaten imkansızdı yalnız 2007 senesinde tribute gruplarını izlemiş ve hayatımda ilk defa bir konserde bu kadar eğlenmiştim. Tabi bu en çok eğlenme hadisesinde 18 yaşıma kadar hep metal konserlerine gidip, ağır takılmak zorunda hissetmemin de etkisi olabilir. Netekim Türkiyeli grupları pek tanımadığımdan, yabancı gruplar geldiğinde param olmayışından ve saire, konserlerle hiç aram olamadı.

Sadece konser gitmek isteyişimden değil elbet. 20 sene sonra yeğenlerim eski/şimdiki Türk rock gruplarına merak saldıklarında, ben cool hala olduğum için gelip bana soracaklar ve ben onlara "Bilmiyorum ama çoook eskiden bir Led Zeppelin vardı, yani varmış ben bile yetişemedim düşün..." mü diyeceğim! Bu nedenle artık Türk müzik camiasında ne dönüyor bilmeye karar verdim. Türkiye'nin doğru dürüst bir allmusic.com'u olmadığından dolayı kolay yolu seçip bir müzik blogu takip etmeye başladım. İsmi de güzel: Hafif Müzik

Şimdilik Şebnem Ferah'ın yeni albümünü, Yasemin Mori'yi bir de Sakin diye bir grubu dinledim. İyi ki hala Replikas, Nekropsi gibi gruplarla bağlarımı koparmamışım yoksa kendimi kaybolmuş hissedecektim.

Ara Not: Bence biri Şebnem Ferah'ı omuzlarından tutup sarsmalı ve "Sen Şebnem Ferah'sın yahu, kendine gel!" diye bağırmalı kendisine.

Ha tabi, bir de myspace var. Benim fikrim çok kötü bir yapısı var sitenin, girdiğim anda işlemci fanının kendinden geçercesine hızlandığını duyabiliyorum. Buna rağmen çok merak ettiğim 123 adlı grubu dinleme şansım oldu. Bunun dışında da yeni bir şeyler keşfetmek için mükemmelmiş. Evet evet, herkes zaten bunu 5 sene önceden biliyordu, farkındayım!

***

Woody Allen yeni film yapmış: Whatever Works

Güzellikleri: Çok eğlenceli, renkleri çok nefis, Larry David'i çok seviyorum, bıkbık konuşan ukala karakterler çok izlenesi, New York müthiş, kameraya konuşma var -- seviyorum.
Sevimsizlikleri: Hikayenin üzerine kurulduğu adamın kıza evini açması olayı çok çakma -- hele NY gibi bir yer için, karakterler karikatürize -- güneyli çok güneyli/aptal çok aptal, olaylar çok karikatürize -- sanatçı olan birinin birdenbire hayatının her köşesinde marjinalleşmesi/tutucu bir insanevladının illa ki gizli eşcinsel olması.

Yine de görülmeli çünküüü.... keyifli bir seyirlik!

***

Tabi ki Avatar'ı da izledim. Yok abi, kıllık yapmanın alemi yok, çok güzel filmdi. Bin küsür çeşit 3D seçeneğinden Real 3D'yi tavsiye ederim.

İlginç olan James Cameron bey nasıl yapıyor da her seferinde annemi gişlerde bilet avına çıkarmayı başarıyor. Annem ne kadar sinema salonlarına benden fazla uğruyor olsa da (DVD izliyorum ya ben -- yasal tabi), sinefil denilecek bir kadın değil. Fakat çok iyi hatılıyorum, Titanik için yer bulunamadığı o günlerde gösterimde olduğu son gün ne yapıp edip bilet bulmuştu hepimize. Biz de kendimizi parçalayarak ağlamış, çıkışta utana sıkıla burnumuzu silerek evlerimize dağılmıştık. Şimdi perdeye yakın da olsa, çok kenarda da olsa bir pazar günü kendine bilet bulmuş ve Avatar'ı izlemiş.

Bu kadın evde Yüzük Kardeşliği'ni izlerken, saniyede 74 orkun öldüğü bir atmosferde karanlığın içinden "portakal yiyen var mı?" sorusunu soran bir insandır.

Pazar, Aralık 13, 2009

RunMervRun

Hava delicesine soğuk ama ben gene de koşuyorum! Couch to 5K programının ilk haftasındayım. Bu programı takip eden girişimci ve hiç üşengeç olmayan insanlar, ne zaman yürüneceğini ne zaman koşulacağını anlatan müzikli podcastler hazırlamış. Biraz fazla elektronik ama idare ediyorum şimdilik. Bir de müziksiz olanı var ki, istediğim şarkıları bir şekilde kendim koyabiliyormuşum. Bunun için bir takım programlara ihtiyaç var, ilerleyen günlerde bu konuya eğilmeyi düşünüyorum. İlla ki teknolojik bir müzik olması gerekiyorsa Röyksopp, olsun değil mi?

Bir kaç gün önce yağmurlu bir günde koşmaya çıktım. Yağmur suyu ve ter saçlarımı ıslattı, nefes nefeseydim. İnanıyorum ki yavaş çekimde izlemiş olsanız, her adımımı attığımda saçlarımdan ve yüzümden ayrılan damlaları görebilirdiniz.

***

Yüksek lisans başvurum için yarın okula gidip referans mektubu almam gerekiyor. Zavallı İsveçliler, bizi de kendileri gibi hocalarıyla süper iletişime sahip insanlar zannediyorlar.

***

Amerika ne acaip ülke, kontrolden çıkmış bir deney gibi. Yapay yollardan kurulması, kızılderililer dışında kimsenin Amerikalı olmaması; yani sanki bir grup insan demişler ki, değişik milletlerden insanı buraya toplayalım bakalım ne çıkacak. Hani Das Experiment misali... Sonra ırkçılık ve saire. Kendi sorunlarını halledemeden, dur bakayım Orta Doğu'da ne kadar zararlı olabilirim diyerek sınırlarını denemesi...

***

You know ifadesini bizdeki anadın mı? olarak düşünmek hoşuma gidiyor. Amcam böyle konuşuyordu benim.